Değer Mi Hiç?
Dertli bi başlık oldu di mi arkadaşlar? Dertleşelim azıcık.. Belki de en güzeli böyle uzaktan uzağa konuşmaktır ne bileyim.. İnsanlarla ne zaman yakın olsam canım yanar, kalbim kırılır oldu. Ben mi gereğinden fazla hassasım, insanlar mı bi değişik anlamadım ki..
Şimdi dertleşicem burada sizinle de yaptığınız yorumları yayınlamıycam ama. Çünkü ne "evet çok haklısın" ı duymak istiyorum ne de "sonuna kadar haksızsın"ı. Sadece öyle içimdekileri dökesim var o yüzden yazıyorum. Ama hepsini okuyacağım tabi ki yazdıklarınızın.
İnsan olarak neden bu kadar kötüyüz? Neden mutlulukları değil de mutsuzlukları çoğaltmak için çabalar dururuz? Neye değiyor kazanınca? Hani Candan Erçetin'in şarkısında olduğu gibi; "Kazanmak neye yarar ki kaybeden olduğunda..?". Neden kazanmak bu kadar önemli? Her şeye sahip olma arzusu nasıl bu kadar ele geçirebiliyor insanları?
Karşıdan bakınca aptalmışım gibi mi görünüyorum acaba diye merak ediyorum bazen. Çok mu hayalperestim? Ya da çok mu kolay kanıyor zannediliyorum? "Ne kadar da uyumlu bi kız ya :)" nın altında "Ay ne de saf ayol" mu yatıyor? Siz insanlar, neyi paylaşamıyorsunuz bu kadar? Ne kadar para sizi mutlu eder? Kendinizi ne kadar güçlü hissederseniz karşınızdaki insanları ezmeye çalışma gereği duymadığınız bir güne uyanırsınız? Hangi makam-mevki sizi en birinci hissettirir?
Hangi ara bu kadar aç oldu insanlık? Her şeye aç.. Ve hep daha fazlasını isteyen, buna sahip olmak için her türlü iki yüzlülüğü mübah gören tipler ne ara bu kadar çoğaldı? Dünya nasıl bu kadar kötü bir yer haline geldi? Kazanma hırsı ilk sıraya kadar nasıl çıktı sevgi, saygı, arkadaşlık, paylaşım ve benzerlerini alt sıralara iterek?
Bi insana sunabileceğin en değerli şey kalbindir bana göre. Kalbimde birisine yer açmışsam artık daha ötesi yoktur benim için mesela. Paylaşabileceğim her şeyi paylaşırım, elimde 1 varsa "al senin olsun bende kalmasa da olur" diyebilecek kadar büyük bir kalbim var. Karşımdaki kişi mutlu ise ben ondan daha fazla mutlu olurum onun için. Üzgünse ondan daha çok dertlenirim derdine. Neden böyleyim bilmiyorum. İnanın bilmiyorum. Kendimi bildim bileli böyleyim. Olgunlaştıkça, yaş aldıkça daha çok empati yapabildim de ondan böyle oldum değil yani bu durum. Böyle doğmuşum belki de. Sanırım ne yaşarsam en üst limitinde yaşamamdan kaynaklı bu his. Yani kendi hayatım için de geçerli. Bir sorunum varsa dibine kadar üzülürüm, bir mutluluğum varsa dünyayı yerinden oynatacak kadar güçlü hissederim o mutluluğu kalbimde. Ama artık yıldım... Çok yıldım.. Çok yoruldum.. Çok kırıldım... Çok bıktım.. İnsanların yaptıklarına şaşa kalıp da "ama neden?" diye sormaktan bitkin düştüm.
Öyle iki yüzlülükler, sahte gülümsemeler gördüm, anlamı unutulmuşçasına sarfedilen sözler duydum ki artık tek hissedebildiğim şey tiksinti oldu. Kendime kızmaya çalıştım nasıl bu kadar kör olabildim diye; ama yapamadım.. Ben buyum.. Değişemiyorum.. Sanırım kötülüğün değişemediği gibi ben de değişemiyorum..
Bir gün Pinterest'te tesadüf eseri rastladığım bir markaydı Tilda. Türkiye'de kimse tanımıyordu. Bu güne geldiğimizde de gururla söylüyorum ki Tilda'yı Türkiye'ye tanıttım. Bunun mükafatını da Tilda sayesinde tanıdığım güzel insanlarla ve tabi ki aldığım distribütörlük hakkı ile fazlasıyla kazandım. Ama artık beni o kadar tiksindirten şeyler görüyorum, duyuyorum ki ders vermeyi bırakmayı düşünüyorum. Zaten ortada gereğinden fazla öğretmen yok mu..? Kendi küçük dünyamda yaşamak istiyorum. Bu insanların pisliklerini görmeden, duymadan.. Ailem, dostlarım yanımda mı, sağlığım yerinde mi? Bu kadarı kafi.. Bu zamana kadar daha fazlasını hiç aramadım şükür ki. O iğrençliği yapanlara daha fazla katlanasım yok.. Ailemden aldığım terbiye, kalbimin sesi, mantığım benim onlar gibi olmama engel. İyi ki de engel.. Öz saygısını kaybeden bi insan artık daha neleri kazansa o boşluğu doldurabilir ki..?
Şimdi dertleşicem burada sizinle de yaptığınız yorumları yayınlamıycam ama. Çünkü ne "evet çok haklısın" ı duymak istiyorum ne de "sonuna kadar haksızsın"ı. Sadece öyle içimdekileri dökesim var o yüzden yazıyorum. Ama hepsini okuyacağım tabi ki yazdıklarınızın.
İnsan olarak neden bu kadar kötüyüz? Neden mutlulukları değil de mutsuzlukları çoğaltmak için çabalar dururuz? Neye değiyor kazanınca? Hani Candan Erçetin'in şarkısında olduğu gibi; "Kazanmak neye yarar ki kaybeden olduğunda..?". Neden kazanmak bu kadar önemli? Her şeye sahip olma arzusu nasıl bu kadar ele geçirebiliyor insanları?
Karşıdan bakınca aptalmışım gibi mi görünüyorum acaba diye merak ediyorum bazen. Çok mu hayalperestim? Ya da çok mu kolay kanıyor zannediliyorum? "Ne kadar da uyumlu bi kız ya :)" nın altında "Ay ne de saf ayol" mu yatıyor? Siz insanlar, neyi paylaşamıyorsunuz bu kadar? Ne kadar para sizi mutlu eder? Kendinizi ne kadar güçlü hissederseniz karşınızdaki insanları ezmeye çalışma gereği duymadığınız bir güne uyanırsınız? Hangi makam-mevki sizi en birinci hissettirir?
Hangi ara bu kadar aç oldu insanlık? Her şeye aç.. Ve hep daha fazlasını isteyen, buna sahip olmak için her türlü iki yüzlülüğü mübah gören tipler ne ara bu kadar çoğaldı? Dünya nasıl bu kadar kötü bir yer haline geldi? Kazanma hırsı ilk sıraya kadar nasıl çıktı sevgi, saygı, arkadaşlık, paylaşım ve benzerlerini alt sıralara iterek?
Bi insana sunabileceğin en değerli şey kalbindir bana göre. Kalbimde birisine yer açmışsam artık daha ötesi yoktur benim için mesela. Paylaşabileceğim her şeyi paylaşırım, elimde 1 varsa "al senin olsun bende kalmasa da olur" diyebilecek kadar büyük bir kalbim var. Karşımdaki kişi mutlu ise ben ondan daha fazla mutlu olurum onun için. Üzgünse ondan daha çok dertlenirim derdine. Neden böyleyim bilmiyorum. İnanın bilmiyorum. Kendimi bildim bileli böyleyim. Olgunlaştıkça, yaş aldıkça daha çok empati yapabildim de ondan böyle oldum değil yani bu durum. Böyle doğmuşum belki de. Sanırım ne yaşarsam en üst limitinde yaşamamdan kaynaklı bu his. Yani kendi hayatım için de geçerli. Bir sorunum varsa dibine kadar üzülürüm, bir mutluluğum varsa dünyayı yerinden oynatacak kadar güçlü hissederim o mutluluğu kalbimde. Ama artık yıldım... Çok yıldım.. Çok yoruldum.. Çok kırıldım... Çok bıktım.. İnsanların yaptıklarına şaşa kalıp da "ama neden?" diye sormaktan bitkin düştüm.
Öyle iki yüzlülükler, sahte gülümsemeler gördüm, anlamı unutulmuşçasına sarfedilen sözler duydum ki artık tek hissedebildiğim şey tiksinti oldu. Kendime kızmaya çalıştım nasıl bu kadar kör olabildim diye; ama yapamadım.. Ben buyum.. Değişemiyorum.. Sanırım kötülüğün değişemediği gibi ben de değişemiyorum..
Bir gün Pinterest'te tesadüf eseri rastladığım bir markaydı Tilda. Türkiye'de kimse tanımıyordu. Bu güne geldiğimizde de gururla söylüyorum ki Tilda'yı Türkiye'ye tanıttım. Bunun mükafatını da Tilda sayesinde tanıdığım güzel insanlarla ve tabi ki aldığım distribütörlük hakkı ile fazlasıyla kazandım. Ama artık beni o kadar tiksindirten şeyler görüyorum, duyuyorum ki ders vermeyi bırakmayı düşünüyorum. Zaten ortada gereğinden fazla öğretmen yok mu..? Kendi küçük dünyamda yaşamak istiyorum. Bu insanların pisliklerini görmeden, duymadan.. Ailem, dostlarım yanımda mı, sağlığım yerinde mi? Bu kadarı kafi.. Bu zamana kadar daha fazlasını hiç aramadım şükür ki. O iğrençliği yapanlara daha fazla katlanasım yok.. Ailemden aldığım terbiye, kalbimin sesi, mantığım benim onlar gibi olmama engel. İyi ki de engel.. Öz saygısını kaybeden bi insan artık daha neleri kazansa o boşluğu doldurabilir ki..?
Yorumlar
Yorum Gönder