Bodrum
Şarkısı / Song for the Read: Birsen Tezer&Hüsnü Arkan
Dikkat!: Uzun post!
Nasıl başladığını ve daha fenası nasıl bittiğini anlayamadığım bir tatilin daha sonuna gelmiş, Ankara'mıza dönmüş, depresyonumuza girmiş bulunuyoruz efendim. Hoşgördüük!
"Tatil dönüşü, temiz ofis tadından yenmez mantığı" ile gitmeye iki hafta kala yarım yamalak duran işlerimi toparlamak için süper ötesi planlarımı yapmış, uygulamaya da başlamıştım. Lakin her zamanki gibi son dakika işleri aralara kaynak yaparak benim geri döndüğümde umduğum manzarayı bulamayacağımı bana hissettirmişti ama o heyecanla pek takmamıştım. Ama dört gözle beklediğimiz tatilimiz de göz açıp kapayana kadar oldu bitti maşallah şeklinde sona erdiği için şu anda bilgisayar başında, "Allah rızası için bir gram esinti" şeklinde yalvarmalarımla o beni bekleyen işler daha da bi dokundu bana. Neyse her güzel şeyin bir sonu vardır. Konumuz o değil.
Konumuz: "BODRUM - Episode I : Bu nası bi güzellik yarabbi!"
Bizim Bodrum'a gitme planımız biraz anlık gelişen birşeydi aslında ama şu anda kesinlikle ne kadar doğru bir karar aldığımızı farkediyorum. Ultra Mega Herşey Dahil konseptini sevmeyen, gereksiz bulan bir çift olarak daha kendi başımıza plan yapabileceğimiz, etraftaki yemeklerle dikkatimizin dağılmayacağı, Rus nüfusa endeksli animasyonların baymayacağı bir konseptimiz olsun istiyorduk. Bir de 2 senedir evlilik, şehir değiştirme, taşınma, eşya alma etme derken toplamda 3-4 gün ancak yapabildiğimiz kaçamaklardan yorulan bünye dinlenmek, kumlara serilmek, hiçbirşey yapmamanın o muhteşem keyfinin dibine vurmak istiyordu. Dolayısıyla sakin, denizi ve plajı güzel ve etrafınızda sizi sömürülecek kaynak olarak görmeyen bir ev sahipliği istiyorduk. Ve bunların hepsini Bodrum'un Ortakent-Yahşi mevkiindeki Müskebi koyunda yer alan Meltem Otel'de bulduk!
Mükemmel yemekler, sabahın 6 sından gecenin 12 sine kadar sürekli ama sürekli ayakta olup hala size güleryüzle yaklaşan bir misafirperverlik, süper deniz ve plaj, basit bir konaklama ve tesis, her yere yakınlık ve ihtiyaç halinde güzel bir hastaneye (Acıbadem Ortakent) yakınlık arıyorsanız kesinlikle tavsiye ederim! Valla biz seneye tekrar gitmeyi düşünüyoruz o kadar söyliyim :) Bizim odamız aynen otelin internet sayfasındaki oda gibiydi. Daha küçük veya daha büyük odaları olduğunu sanmıyorum. Ama ekstra olarak açılan yataklardan da vardı odada.
Gün içinde menüye ve zamana bağlı kalmak istemediğimiz için biz oda+kahvaltı şeklinde kalmayı tercih ettik. Bu şekilde kişibaşı ücreti 60 TL oldu. Sanırım tam pansiyon olursa da (içecekler hariç) 90 TL oluyor. Ama size tavsiyem kesinlikle oda+kahvaltı kalmanız. Çünkü muhteşem güzel yemekleri var ve biz canımızın istediği herşeyi yiyip içerek ekstra yemek için ortalama 30 TL ödedik kişibaşı, aynı hesaba denk gelmiş oldu. Kahvaltısı da açık büfe bu arada. Ne kadar açık büfe olursa olsun yaz sıcağında yenenler şundan fazlası olamıyor gerçi :)
Gün içindeki yemeklerimizi Ramazan dolayısıyla paylaşmıyorum şimdi ama böyle bir güzellik yok diyim siz anlayın :)
Akşam yemeği için de hemen denizin dibine masaları yerleştiriyorlar. Şu şekilde keyfinize bakıyorsunuz siz de :)
Biz Ortakent'e kendi aracımızla gittik ama çok yorucu oluyor. Ben keşke uçakla gitseymişiz dedim açıkçası. Ama tabi F1 pilotu gibi bi kocişiniz varsa o pek mümkün olmuyor :) Mümkün olsa kıtalararası yolculukları da arabayla yaparız, öyle seviyoruz (!) sıcak havalarda araba yolculuğunu :) Neyse dediğim gibi ben ulaşım olarak eğer uzak bir yerden gidecekeseniz ve imkan varsa havayolunu öneririm. Biz cumartesi gecesi 4 gibi Ankara'dan çıkmıştık ve pazar öğlen 1 gibi otelimizdeydik. Eşyaları odaya attığımız gibi kendimizi yemeğe, denize ve hiçbirşey yapmadan yatmaya verdik :)
Vücutlarımız bu ipini koparmışlığı sindirebilmek için o geceyi otelde geçirmeye bizi ikna ediverdi doğal olarak. Dediğim gibi gündüzleri balık tutmaya uğraşarak, bir sağa bir sola yüzerek/yatarak geçirdiğimiz için ben kısaca akşamları gezdiğimiz yerleri anlatacağım. Bu arada ben ilk defa gözlükle deniz altına bakmaya cesaret ettim mükemmeldi. Dibimizde yüzen balıkları görünce bir daha denize girmemeye kalkarım diye hiç yanaşmamıştım bu zamana kadar ama bu tatilde bütün önyargılarımdan kurtulmaya, rahatlamaya ve anın tadını çıkarmaya söz vermiştim kendime. O yüzden bunu da yaptım ve bu zamana kadarki şapşallığıma yandım resmen! Benim gibi tırsaklar varsa aranızda vallahi deneyin süper bişeymiş. Gerçi ben abartarak 2 saat falan balıkları peşlerinden koşmak suretiyle taciz ederken sırtım da bir güzel haşlandı ama vallahi de billahi de değdi buna bak bu kadar yemin ettim siz anlayın yani :) Kuzeyin oğlu kocişim de "Akşama balık yemek istersen bi-iki tane tutayım da geleyim" diyerekten hayallerimle oynadı durdu, sonuç: elde var minnak minnak balıklar. Onları da geri suya saldı zaten. Kazandıkları hayat tecrübesiyle kafam kadar olmuş kefaller kocacığıma yüz vermemişler (ben de onun yalancısıyım, gelip gelip gitmişler oltasına :) ) Aşağıda tam teşkilat avlanan uşak benim kocişim olur :)
İkinci günün akşamında Bodrum'a inelim dedik. Bodrum merkezde en çok dikkatimi çeken şey ünlü bütün markaların çakmasının cayır cayır vitrinlerde satılması bide üstüne 600-700 TL gibi fiyatlar konmasıydı sanırım. Satıcıya "E ama bu gerçeği değil ki bu nasıl fiyat" diye isyan ediyorsun o da sana "E abla bunun hakikisinin fiyatı 15000 Euro amaaa" diye alakasız cevaplar veriyor. Neyse dedik geçtik tabi yapacak bişey yok, adam kendi çapında mantığını kurmuş.
Bodrum akşamlarını iki fotoğrafla özetleyeyim size:
Gerek yaya gerekse araç trafiğinde uzun uzun vakit geçirdik! Sanırım Türkiye'deki herkes Bodrum'daydı! Ama işin en garip tarafı bu kadar kalabalığın içinde İstanbul'dan arkadaşlarımıza rastladık :) Dünya nasıl küçük ya diyip diyip durdum, ben çok etkileniyorum böyle tesadüflerden :) Tatilimizin kalan günlerini beraber geçirdik.
Onun dışında size bir pastane söyleyeyim 40 yıl bana dua edin: Yunuslar Karadeniz Pastanesi! Adına bakınca önünüze mısır ekmeğini dayayan bir mekan düşünmeyin. Oruç tutmayanlar veya dayanırım ben diyenler şu fotoğraflara bakın ve anlayın :)
Böyle bir sunum, böyle bir tat yok! Hangisini yesem diye düşünürken kendinizi 2-3 çeşit pastaya, tatlıya gömülmüş bulabilirsiniz. Yalnız burada tam bir Bodrum satışı var onu baştan söyliyim :) Pastaların fotoğraflarını çekerken tatilde herzaman başıma gelen turist zannedilme olayını yine yaşadım. "Fotooo faayf liiiyra" şeklinde çakma İngiliz aksanıyla espri yapmaya çalışan Kuzeyin evlatları "Hıı öyle miii?" dediğimde pek bi bozuldular nedense. Hadi beni turist sandınız da has be has hemşehrinizi nasıl sandınız uşaklar? Kocişim şahsına münhasır burnu ile kendini nerede olsa belli eden bir insandır. Kasaya doğru seyirttiğinde ona bile "İtiz sevın fiftiee" şeklinde davrandıkları için asimile olduklarını, özlerini unuttuklarını ve hatta inkar ettiklerini görerek bu pastane işletmecilerini esefle kınadım. Ama pastalar on numara, noolur gidin de yiyin benim için de :)
Bu arada akşam yemeğimizi de ufak bir meydan gibi bir yerde bulunan Karadeniz Pidecisi'nde yedik ama pek başarılı değildi ben tavsiye etmiyorum şahsen. Onun yerine hemen yan tarafındaki Lokmacı Ana'dan lokma alın ona gömülün derim :) Bu dükkan da "böyle bi tat yok off"lardan birisi :) Birde o Yunuslar Karadeniz pastanesine çok yakın bir balıkçı var. Balıkçı dediğim balık-ekmekçi yani. Satış yaptıkları yerin genişliği bir kapı kadardı sanırım. Eni de iki insanın sığacağı şekilde. Zaten yan taraftaki sokağa masa atmışlar oraya oturuyorsunuz ama bu mekan da "güzel yemekler hep böyle küçük yerlerde oluyo kaardeşim" savımı destekledi. Yok böyle bi tat! :) Fiyatları da gayet makuldu söyleyeyim yani. Haa bir de Bodrum'un en meşhur barlarından birisi olan Körfez Bar'a gittik bir akşam. Gayet nezih bir yer tavsiye ederim kesinlikle! Bodrum'un Meyhaneler Sokağı'nda üzerimde sigara söndürülmesi tehlikesine mi savayım, her yerden gelen 1650 desibel müziğe mi kulaklarımı tıkayayım, kalabalıkta nefes almak için adaptasyon yoluyla ekstra kulak burun boğaz mı geliştireyim diye dert edinmek istemiyorsanız bu bar tam size göre. Nezih nezih takılırsınız, hadi bu kıyağı da kimseye yapmam bak :) Başka bir akşam da Rock City diye bir bara gittik, burası daha hareketli, daha genç nüfuslu bir yerdi. Ben şahsen Körfez'i daha çok sevdim. Yalnız barlarda fotoğraf çekmemişim ona üzüldüm şimdi..
Eğer benim gibi her yerde bulabileceğiniz incik boncuk, kıyafet vs derdin değil deBodrum'a has olan veya özgün olan bir hediyelik eşya/hatıra peşindeyseniz muuutttlaka ziyaret etmeniz gereken bir adres veriyorum size: Erkan UYAV'ın showroomu. El yapımı her zaman candır di mi :) Biz buradan süper tepsiler ve tablolar aldık. Çok tatlılar çok!
Otelimizde geçirdiğimiz bir akşamda hemen yan tarafımızdaki mekanda şansıma Birsen Tezer vardı! Böyle bir ses, böyle bir yorum yok! Bayıla bayıla dinledik. Dinledik diyorum, kocişim de pek bir sevdi. Yaptığı nağmeler falan hoşuna gitti sanırım, yoksa hiç tarzı olan bir müzik değil :))
Bodrum'da bir akşam rastladığımız sokak müzisyenleri süper bir gösteri yaptılar. Bayıldım tek kelimeyle! Kemandan gitara, klarnetten bateriye, kontrbasa tam takım bir orkestraydı :) Şöyle güzel şeyler yapıp para kazanmaya çalışan insanları çok takdir ediyorum..
Bir akşam Turgutreis'e ve Gümüşlük'e gittik, ikisine de bayıldım bayıldım! Turgutreis daha mütevazi Gümüşlük de çok ama çok az daha üstünde.
Turgutreis'te Ana-Oğul Lokantası diye bir yere gittik akşam yemeği için. Adresi Aşağı mahalle Gül sokak no: 8 Ev yemekleri yapan bir yer ve çalışanları, sahipleri inanılmaz şirin insanlar. Bol bol muhabbet ettik, yemeklerine bayıldık. O yüzden kesinlikle tavsiye ederim. Oradan dönerken de İddaa bayisi miydi, market miydi neydi tam anlayamadığım, vitrini dikkatimi çeken bir yere rastladık :) Amca dünyanın sırrını çözmüş gibiydi, neyin etkisi tam olarak bilemedim :)
Turgutreis'in şirin bir çarşısı vardı biraz orada gezdikten sonra Gümüşlük'e gittik. Burada yemek için süper tatlı mekanlar, çok şirin bir çarşı ve baymayan bir kalabalık vardı. Ben bayıldım kesinlikle!
Başka bir akşam da Yalıkavak ve Göltürkbükü'ne gittik. Buraları anlatan hiiç fotoğrafım yok ki zaten Yalıkavak çok sakin bir yer. Yoğunlukla İngiliz turistler var. Hani kafa dinlemek için uygun bir yer. Ama belki hareketli yerleri de vardır biz gezmemişizdir bilemiyorum. Sadece sahilinde turladık çünkü. Türkbükü de adına aşina olduğumuz kadar sosyetik bir yerdi. O yüzden çok ilgimi çekti diyemeyeceğim. Yani aslında yer çok güzel ama bu tarz insanlarla dolu olduğu için pek çekilebilir bir yer olmuyor benim için açıkçası. Her yer butik, incikçi boncukcu vs.. Ha bir de girişinde bir dondurmacı vardı. Doğal dondurmacı mı neydi adı. Yaklaşık bir 100 kiş falan vardı sanırım kuyrukta dondurma almak için bekleyen. 101. kişi olmayı gözüm yemediği için alamet-i farikası nedir bilemiyorum ama güzel olsa gerek, o kadar kişi sırf ordan dondurma almak statü göstergesi diye beklemiyordur sanırım :) Dondurmayla tarz olmaz bence yani :)
Bir günümüzü de Bodrum'daki tarihi mekanlara ayırmaya karar vermiştik ki Bodrum Kalesi'nde gezerken pişince o kararı tekrar bir gözden geçirip uygulamamaya karar verdik :)) Bu arada aklıma gelmişken söyleyeyim kale girişi 20 TL idi. Ama isteyen oradan müze kart da çıkartabiliyor ki biz öyle yaptık. Müze kart ücreti de 30 TL zaten. Bir sene boyunca özel olmayan müzelerde geçerli. Yanında bir de geçerli olduğu yerleri anlatan bir kitapçık da verdiler. Bence süper birşey. Benim gibi bu zamana kadar çıkartmamış olanlar varsa tavsiye ederim.
Dönüş için cumartesi sabahı 7:30 gibi yola çıktık otelimizden. Kahvaltı için yol üzerinde denk gelen bir yere oturduk. Şu minnoşla ve kardeşleriyle kahvaltımızı yaptık :)
Çay molamızı Dinar'da verdik, Su çıkan parkı diye bir yerde durduk. Çok ekstra güzelliği olan bir yer değildi. Akan ufak bir şelale ve çay bahçesi şeklinde bir yerdi.
Akşamüstü artık acıkma sinyalleri gelince Afyon İkbal Tesisleri'nde duralım dedik. Orada yediklerimizi de Ramazan münasebetiyle paylaşmıyorum :) Ama süperdi! :)
Böyle mola vere vere akşam 19:00 gibi evimize gelmiş, Ankara'nın sıcağına sayıp durmaya başlamıştık :(
Blogum gezi blogu olmadığı için çok detaylı detaylı anlatmadım. Yaptığı şeyi o kadar detay anlatmayı seven birisi de değilim zaten. Her hareketimi fotoğraflayınca o anı yaşayamıyorum gibi hissediyorum fotoğraf çekmekten veya not almaktan. Maksat kafalarda ufak da olsa bir fikir oluşsun :) En iyisi gidin, gezin, görün derim. Biz çok sevdik. Bodrum'un güzel yanı şu; isteyene eller havaya eğlence, isteyene de çek şezlongunu yat bütün gün-gece şeklinde yerleri var (böyle de tunç kafiyemi yaparım hıh!).. Biz biraz ondan biraz bundan karma yaptık ve süper bir anı oldu bizim için. Herkese tavsiye ederim kesinlikle!
İşleri toparlamam lazım. Şimdilik kaçayım. En kısa zamanda yeni postlarla dönmeyi umuyorum! :)
Görüşmek üzere,
Dikkat!: Uzun post!
Nasıl başladığını ve daha fenası nasıl bittiğini anlayamadığım bir tatilin daha sonuna gelmiş, Ankara'mıza dönmüş, depresyonumuza girmiş bulunuyoruz efendim. Hoşgördüük!
"Tatil dönüşü, temiz ofis tadından yenmez mantığı" ile gitmeye iki hafta kala yarım yamalak duran işlerimi toparlamak için süper ötesi planlarımı yapmış, uygulamaya da başlamıştım. Lakin her zamanki gibi son dakika işleri aralara kaynak yaparak benim geri döndüğümde umduğum manzarayı bulamayacağımı bana hissettirmişti ama o heyecanla pek takmamıştım. Ama dört gözle beklediğimiz tatilimiz de göz açıp kapayana kadar oldu bitti maşallah şeklinde sona erdiği için şu anda bilgisayar başında, "Allah rızası için bir gram esinti" şeklinde yalvarmalarımla o beni bekleyen işler daha da bi dokundu bana. Neyse her güzel şeyin bir sonu vardır. Konumuz o değil.
Konumuz: "BODRUM - Episode I : Bu nası bi güzellik yarabbi!"
Bizim Bodrum'a gitme planımız biraz anlık gelişen birşeydi aslında ama şu anda kesinlikle ne kadar doğru bir karar aldığımızı farkediyorum. Ultra Mega Herşey Dahil konseptini sevmeyen, gereksiz bulan bir çift olarak daha kendi başımıza plan yapabileceğimiz, etraftaki yemeklerle dikkatimizin dağılmayacağı, Rus nüfusa endeksli animasyonların baymayacağı bir konseptimiz olsun istiyorduk. Bir de 2 senedir evlilik, şehir değiştirme, taşınma, eşya alma etme derken toplamda 3-4 gün ancak yapabildiğimiz kaçamaklardan yorulan bünye dinlenmek, kumlara serilmek, hiçbirşey yapmamanın o muhteşem keyfinin dibine vurmak istiyordu. Dolayısıyla sakin, denizi ve plajı güzel ve etrafınızda sizi sömürülecek kaynak olarak görmeyen bir ev sahipliği istiyorduk. Ve bunların hepsini Bodrum'un Ortakent-Yahşi mevkiindeki Müskebi koyunda yer alan Meltem Otel'de bulduk!
Mükemmel yemekler, sabahın 6 sından gecenin 12 sine kadar sürekli ama sürekli ayakta olup hala size güleryüzle yaklaşan bir misafirperverlik, süper deniz ve plaj, basit bir konaklama ve tesis, her yere yakınlık ve ihtiyaç halinde güzel bir hastaneye (Acıbadem Ortakent) yakınlık arıyorsanız kesinlikle tavsiye ederim! Valla biz seneye tekrar gitmeyi düşünüyoruz o kadar söyliyim :) Bizim odamız aynen otelin internet sayfasındaki oda gibiydi. Daha küçük veya daha büyük odaları olduğunu sanmıyorum. Ama ekstra olarak açılan yataklardan da vardı odada.
Gün içinde menüye ve zamana bağlı kalmak istemediğimiz için biz oda+kahvaltı şeklinde kalmayı tercih ettik. Bu şekilde kişibaşı ücreti 60 TL oldu. Sanırım tam pansiyon olursa da (içecekler hariç) 90 TL oluyor. Ama size tavsiyem kesinlikle oda+kahvaltı kalmanız. Çünkü muhteşem güzel yemekleri var ve biz canımızın istediği herşeyi yiyip içerek ekstra yemek için ortalama 30 TL ödedik kişibaşı, aynı hesaba denk gelmiş oldu. Kahvaltısı da açık büfe bu arada. Ne kadar açık büfe olursa olsun yaz sıcağında yenenler şundan fazlası olamıyor gerçi :)
Gün içindeki yemeklerimizi Ramazan dolayısıyla paylaşmıyorum şimdi ama böyle bir güzellik yok diyim siz anlayın :)
Akşam yemeği için de hemen denizin dibine masaları yerleştiriyorlar. Şu şekilde keyfinize bakıyorsunuz siz de :)
Biz Ortakent'e kendi aracımızla gittik ama çok yorucu oluyor. Ben keşke uçakla gitseymişiz dedim açıkçası. Ama tabi F1 pilotu gibi bi kocişiniz varsa o pek mümkün olmuyor :) Mümkün olsa kıtalararası yolculukları da arabayla yaparız, öyle seviyoruz (!) sıcak havalarda araba yolculuğunu :) Neyse dediğim gibi ben ulaşım olarak eğer uzak bir yerden gidecekeseniz ve imkan varsa havayolunu öneririm. Biz cumartesi gecesi 4 gibi Ankara'dan çıkmıştık ve pazar öğlen 1 gibi otelimizdeydik. Eşyaları odaya attığımız gibi kendimizi yemeğe, denize ve hiçbirşey yapmadan yatmaya verdik :)
Vücutlarımız bu ipini koparmışlığı sindirebilmek için o geceyi otelde geçirmeye bizi ikna ediverdi doğal olarak. Dediğim gibi gündüzleri balık tutmaya uğraşarak, bir sağa bir sola yüzerek/yatarak geçirdiğimiz için ben kısaca akşamları gezdiğimiz yerleri anlatacağım. Bu arada ben ilk defa gözlükle deniz altına bakmaya cesaret ettim mükemmeldi. Dibimizde yüzen balıkları görünce bir daha denize girmemeye kalkarım diye hiç yanaşmamıştım bu zamana kadar ama bu tatilde bütün önyargılarımdan kurtulmaya, rahatlamaya ve anın tadını çıkarmaya söz vermiştim kendime. O yüzden bunu da yaptım ve bu zamana kadarki şapşallığıma yandım resmen! Benim gibi tırsaklar varsa aranızda vallahi deneyin süper bişeymiş. Gerçi ben abartarak 2 saat falan balıkları peşlerinden koşmak suretiyle taciz ederken sırtım da bir güzel haşlandı ama vallahi de billahi de değdi buna bak bu kadar yemin ettim siz anlayın yani :) Kuzeyin oğlu kocişim de "Akşama balık yemek istersen bi-iki tane tutayım da geleyim" diyerekten hayallerimle oynadı durdu, sonuç: elde var minnak minnak balıklar. Onları da geri suya saldı zaten. Kazandıkları hayat tecrübesiyle kafam kadar olmuş kefaller kocacığıma yüz vermemişler (ben de onun yalancısıyım, gelip gelip gitmişler oltasına :) ) Aşağıda tam teşkilat avlanan uşak benim kocişim olur :)
İkinci günün akşamında Bodrum'a inelim dedik. Bodrum merkezde en çok dikkatimi çeken şey ünlü bütün markaların çakmasının cayır cayır vitrinlerde satılması bide üstüne 600-700 TL gibi fiyatlar konmasıydı sanırım. Satıcıya "E ama bu gerçeği değil ki bu nasıl fiyat" diye isyan ediyorsun o da sana "E abla bunun hakikisinin fiyatı 15000 Euro amaaa" diye alakasız cevaplar veriyor. Neyse dedik geçtik tabi yapacak bişey yok, adam kendi çapında mantığını kurmuş.
Bodrum akşamlarını iki fotoğrafla özetleyeyim size:
Gerek yaya gerekse araç trafiğinde uzun uzun vakit geçirdik! Sanırım Türkiye'deki herkes Bodrum'daydı! Ama işin en garip tarafı bu kadar kalabalığın içinde İstanbul'dan arkadaşlarımıza rastladık :) Dünya nasıl küçük ya diyip diyip durdum, ben çok etkileniyorum böyle tesadüflerden :) Tatilimizin kalan günlerini beraber geçirdik.
Onun dışında size bir pastane söyleyeyim 40 yıl bana dua edin: Yunuslar Karadeniz Pastanesi! Adına bakınca önünüze mısır ekmeğini dayayan bir mekan düşünmeyin. Oruç tutmayanlar veya dayanırım ben diyenler şu fotoğraflara bakın ve anlayın :)
Böyle bir sunum, böyle bir tat yok! Hangisini yesem diye düşünürken kendinizi 2-3 çeşit pastaya, tatlıya gömülmüş bulabilirsiniz. Yalnız burada tam bir Bodrum satışı var onu baştan söyliyim :) Pastaların fotoğraflarını çekerken tatilde herzaman başıma gelen turist zannedilme olayını yine yaşadım. "Fotooo faayf liiiyra" şeklinde çakma İngiliz aksanıyla espri yapmaya çalışan Kuzeyin evlatları "Hıı öyle miii?" dediğimde pek bi bozuldular nedense. Hadi beni turist sandınız da has be has hemşehrinizi nasıl sandınız uşaklar? Kocişim şahsına münhasır burnu ile kendini nerede olsa belli eden bir insandır. Kasaya doğru seyirttiğinde ona bile "İtiz sevın fiftiee" şeklinde davrandıkları için asimile olduklarını, özlerini unuttuklarını ve hatta inkar ettiklerini görerek bu pastane işletmecilerini esefle kınadım. Ama pastalar on numara, noolur gidin de yiyin benim için de :)
Bu arada akşam yemeğimizi de ufak bir meydan gibi bir yerde bulunan Karadeniz Pidecisi'nde yedik ama pek başarılı değildi ben tavsiye etmiyorum şahsen. Onun yerine hemen yan tarafındaki Lokmacı Ana'dan lokma alın ona gömülün derim :) Bu dükkan da "böyle bi tat yok off"lardan birisi :) Birde o Yunuslar Karadeniz pastanesine çok yakın bir balıkçı var. Balıkçı dediğim balık-ekmekçi yani. Satış yaptıkları yerin genişliği bir kapı kadardı sanırım. Eni de iki insanın sığacağı şekilde. Zaten yan taraftaki sokağa masa atmışlar oraya oturuyorsunuz ama bu mekan da "güzel yemekler hep böyle küçük yerlerde oluyo kaardeşim" savımı destekledi. Yok böyle bi tat! :) Fiyatları da gayet makuldu söyleyeyim yani. Haa bir de Bodrum'un en meşhur barlarından birisi olan Körfez Bar'a gittik bir akşam. Gayet nezih bir yer tavsiye ederim kesinlikle! Bodrum'un Meyhaneler Sokağı'nda üzerimde sigara söndürülmesi tehlikesine mi savayım, her yerden gelen 1650 desibel müziğe mi kulaklarımı tıkayayım, kalabalıkta nefes almak için adaptasyon yoluyla ekstra kulak burun boğaz mı geliştireyim diye dert edinmek istemiyorsanız bu bar tam size göre. Nezih nezih takılırsınız, hadi bu kıyağı da kimseye yapmam bak :) Başka bir akşam da Rock City diye bir bara gittik, burası daha hareketli, daha genç nüfuslu bir yerdi. Ben şahsen Körfez'i daha çok sevdim. Yalnız barlarda fotoğraf çekmemişim ona üzüldüm şimdi..
Eğer benim gibi her yerde bulabileceğiniz incik boncuk, kıyafet vs derdin değil deBodrum'a has olan veya özgün olan bir hediyelik eşya/hatıra peşindeyseniz muuutttlaka ziyaret etmeniz gereken bir adres veriyorum size: Erkan UYAV'ın showroomu. El yapımı her zaman candır di mi :) Biz buradan süper tepsiler ve tablolar aldık. Çok tatlılar çok!
Otelimizde geçirdiğimiz bir akşamda hemen yan tarafımızdaki mekanda şansıma Birsen Tezer vardı! Böyle bir ses, böyle bir yorum yok! Bayıla bayıla dinledik. Dinledik diyorum, kocişim de pek bir sevdi. Yaptığı nağmeler falan hoşuna gitti sanırım, yoksa hiç tarzı olan bir müzik değil :))
Bodrum'da bir akşam rastladığımız sokak müzisyenleri süper bir gösteri yaptılar. Bayıldım tek kelimeyle! Kemandan gitara, klarnetten bateriye, kontrbasa tam takım bir orkestraydı :) Şöyle güzel şeyler yapıp para kazanmaya çalışan insanları çok takdir ediyorum..
Bir akşam Turgutreis'e ve Gümüşlük'e gittik, ikisine de bayıldım bayıldım! Turgutreis daha mütevazi Gümüşlük de çok ama çok az daha üstünde.
Turgutreis'te Ana-Oğul Lokantası diye bir yere gittik akşam yemeği için. Adresi Aşağı mahalle Gül sokak no: 8 Ev yemekleri yapan bir yer ve çalışanları, sahipleri inanılmaz şirin insanlar. Bol bol muhabbet ettik, yemeklerine bayıldık. O yüzden kesinlikle tavsiye ederim. Oradan dönerken de İddaa bayisi miydi, market miydi neydi tam anlayamadığım, vitrini dikkatimi çeken bir yere rastladık :) Amca dünyanın sırrını çözmüş gibiydi, neyin etkisi tam olarak bilemedim :)
Turgutreis'in şirin bir çarşısı vardı biraz orada gezdikten sonra Gümüşlük'e gittik. Burada yemek için süper tatlı mekanlar, çok şirin bir çarşı ve baymayan bir kalabalık vardı. Ben bayıldım kesinlikle!
Başka bir akşam da Yalıkavak ve Göltürkbükü'ne gittik. Buraları anlatan hiiç fotoğrafım yok ki zaten Yalıkavak çok sakin bir yer. Yoğunlukla İngiliz turistler var. Hani kafa dinlemek için uygun bir yer. Ama belki hareketli yerleri de vardır biz gezmemişizdir bilemiyorum. Sadece sahilinde turladık çünkü. Türkbükü de adına aşina olduğumuz kadar sosyetik bir yerdi. O yüzden çok ilgimi çekti diyemeyeceğim. Yani aslında yer çok güzel ama bu tarz insanlarla dolu olduğu için pek çekilebilir bir yer olmuyor benim için açıkçası. Her yer butik, incikçi boncukcu vs.. Ha bir de girişinde bir dondurmacı vardı. Doğal dondurmacı mı neydi adı. Yaklaşık bir 100 kiş falan vardı sanırım kuyrukta dondurma almak için bekleyen. 101. kişi olmayı gözüm yemediği için alamet-i farikası nedir bilemiyorum ama güzel olsa gerek, o kadar kişi sırf ordan dondurma almak statü göstergesi diye beklemiyordur sanırım :) Dondurmayla tarz olmaz bence yani :)
Bir günümüzü de Bodrum'daki tarihi mekanlara ayırmaya karar vermiştik ki Bodrum Kalesi'nde gezerken pişince o kararı tekrar bir gözden geçirip uygulamamaya karar verdik :)) Bu arada aklıma gelmişken söyleyeyim kale girişi 20 TL idi. Ama isteyen oradan müze kart da çıkartabiliyor ki biz öyle yaptık. Müze kart ücreti de 30 TL zaten. Bir sene boyunca özel olmayan müzelerde geçerli. Yanında bir de geçerli olduğu yerleri anlatan bir kitapçık da verdiler. Bence süper birşey. Benim gibi bu zamana kadar çıkartmamış olanlar varsa tavsiye ederim.
Dönüş için cumartesi sabahı 7:30 gibi yola çıktık otelimizden. Kahvaltı için yol üzerinde denk gelen bir yere oturduk. Şu minnoşla ve kardeşleriyle kahvaltımızı yaptık :)
Çay molamızı Dinar'da verdik, Su çıkan parkı diye bir yerde durduk. Çok ekstra güzelliği olan bir yer değildi. Akan ufak bir şelale ve çay bahçesi şeklinde bir yerdi.
Akşamüstü artık acıkma sinyalleri gelince Afyon İkbal Tesisleri'nde duralım dedik. Orada yediklerimizi de Ramazan münasebetiyle paylaşmıyorum :) Ama süperdi! :)
Böyle mola vere vere akşam 19:00 gibi evimize gelmiş, Ankara'nın sıcağına sayıp durmaya başlamıştık :(
Blogum gezi blogu olmadığı için çok detaylı detaylı anlatmadım. Yaptığı şeyi o kadar detay anlatmayı seven birisi de değilim zaten. Her hareketimi fotoğraflayınca o anı yaşayamıyorum gibi hissediyorum fotoğraf çekmekten veya not almaktan. Maksat kafalarda ufak da olsa bir fikir oluşsun :) En iyisi gidin, gezin, görün derim. Biz çok sevdik. Bodrum'un güzel yanı şu; isteyene eller havaya eğlence, isteyene de çek şezlongunu yat bütün gün-gece şeklinde yerleri var (böyle de tunç kafiyemi yaparım hıh!).. Biz biraz ondan biraz bundan karma yaptık ve süper bir anı oldu bizim için. Herkese tavsiye ederim kesinlikle!
İşleri toparlamam lazım. Şimdilik kaçayım. En kısa zamanda yeni postlarla dönmeyi umuyorum! :)
Görüşmek üzere,
güzel bir yazı olmuş , yazı fontunu biraz daha koyu yapar mısınız okuması zor oluyor.
YanıtlaSilTEşekkür ederiiim :) EVet sanırım haklısın, koyulaştırmam lazım. Sağol uyarın için ^.^
Sil