AHESTE AHESTE
Ayyy bir yazasım geldi ki sormayın arkadaşlar. Ama öyle aheste aheste.. Heyecan olmadan, flaş haber olmadan, hüzün olmadan, çılgınca sevinç olmadan.. Sıradan bi şekilde.. Aldım yanıma çayımı, 9 kat'ımı, açtım Nil'imi. Dedim ki bloguma öyle genel bişeyler karalamalıyım tam da şu anda.
Eee başka? Mesela geçen haftasonu İstanbul'daydım. Allahım sanki hiç orada yaşamamışım gibi hissediyorum her gittiğimde. 5,5-6 sene İstanbul'da okudum, çalıştım. O zaman şehir böyle mi değildi, ben mi çok gençtim, şimdi Ankara'nın sakinliğine mi çok alıştım bilmem.. İnsanları inanılmaz kaba ve bencil bi kere. Toplu taşıma kullansan bir dert, arabayla gitsen ayrı bi dert. Metrobüse binmek için garip yöntemleri var mesela insanların. Durakta öbekler halinde bekliyorlar. Bi tane metrobüs geliyor, hurraaa akın eder gibi herkes birbirini iterek biniyor arabaya. Oturacak yer kapma derdindeler! Ama yani o kadar itici bi görüntü ki anlatamam size. Koskoca adamlar kadınlar, gencecik insanlar o popolarını bi sandalyeye koyamadılar mı kahırlarından ölüyorlar. Metrobüste oturacak yer kalmadı mı binmiyorlar resmen. Bana inanılmaz itici geldi mesela o görüntüleri insanların. Yani başından sonuna kadar 1,5 - 2 saat sürüyor yolculuk. Kaldı ki çoğu insan da zaten tüm o yolu gitmiyor, ara duraklarda iniyor. Ama illa ki oturacaklar. Ayakta durmak yorucu evet, metrobüs çok kalabalık oluyor evet ama yani ben kendimi o pozisyonda görmektense bütün yolculuğumu ayakta geçirmeye razıyım. Günde 2 kere kullanıyorsan toplamda 3-4 saat ayakta geçirmiş olursun ki bu zamana kadar ayakta durmaktan ölen olmamıştır diye düşünüyorum.
Bir de inanılmaz kalabalık şehir. Yani insana afakanlar basıyor sokakta yürürken bile. Çekilmez arkadaş o hayat. 2014 yılı verilerine göre İstanbul'un nüfusu 14,38 milyon! Çok afedersiniz ama yuhh yani! Ortalama bir tabloyla 3'te 1'i dışardan göç etmiş olsa aslında İstanbul'da yaşamak zorunda olan 9-10 milyon insan olur. O bile fazla ama yani en azından şimdiki halinden daha iyidir. Ne diye herkes ısrarla İstanbul'da yaşamak ister anlayamıyorum gerçekten. "Ama denizi vaaar, deniz olmadı mı ben yapamıyorum" ayağını geçelim rica edicem. Gün içinde o metrobüsten inip bu otobüse binerken hangi ara görüyorsunuz o denizi? Hadi görüyorsunuz da ne oluyor? Sizi ayakta seyahatten kurtarıyor mu bari :) Ben günümün en az 3-4 saatini yolda geçiricem ve o yolculuk da insanlarla hengame içinde geçecekse bırakır giderim o şehri. Kaldı ki öyle de yaptım zaten. Okulu bitirdim, biraz İstanbul'da çalıştım. Sonra her gün 3 saatimi trafikte harcayamam, bi de bit kadar eve tonla para dökemem diye döndüm Bursa'ya. Canım Bursam! Sonra da evleneceğim için Ankara'ya geldim. Ve o kadar memnunum ki halimden. Öyle ki artık haftasonu için seyahate gitmek bile istemiyorum İstanbul'a. Ankara düzenli, insanları daha samimi, ulaşım rahat, e aradığımız her şey var, insanlar sanata çok düşkün, sakin bir hayat var, havası nemli değil insanı öldürmez sıcaktan delirecek gibi yapmaz.. Bir tek tatil yerlerine uzak. Ona da çare uçak, otobüs ne ararsan var. İstanbul'da trafikte her gün harcayacağım saatleri üst üste koyup başka bir ülkeye bile gidebilirim Ankara'dan :)
Alın size deniz :) Velhasılı kelam işte ben İstanbul'a gittim :) Onun dışında iş güç aynen devam. Şükür ki çok güzel bir geri dönüş var Tilda Türkiye'ye.
Hayatımda şu ara sadece iş var bugün farkettim. İşle yatıp işle kalkıyorum. Sürekli araştırıyorum, sürekli birşeyler yapmaya çalışıyorum.. Resmen işkolik oldum! Elimde sürekli telefon, ipad veya bilgisayar başındayım. Onun dışında paket yapıp kargoya koşturuyorum. İşkolik olmaya çok meyilli birisiydim zaten. Sadece doğru işe ihtiyacım vardı :)
Neyse ki patronum esnek çalışma şartları ve saatleri tanıyor :)
Bahar harika bi mevsim değil mi ya? Bunlar galiba yaşlanma emareleri hafiften :) Önceleri yaz gelsin de sahilde güneşin altında 40 saat yatayım diye ölürdüm! Artık deniz tatilleri hiç cezbetmez oldu beni. Gidersek de şemsiye altında, şapka kafada, elimde bi kitap öylesine vakit geçirir oldum. Deniz kokusunu çok seviyorum o ayrı. Yaz akşamlarını da çok seviyorum. Ama işte o gündüz 55 dereceye çıkan hava yok mu! Beni mahvediyor. Halbuki bahar öyle mi.. Tüm gün sokaklarda harika bir bahar kokusu, hafif serin hafif sıcak tam ayarında bi hava, tatlı tatlı esen, ince bi hırka isteyen serin akşamlar.. İdeal hava koşulları :) Kendinden geçmemiş ağaçlar, hayvanlar, harika bi görüntü oluşturan çiçekler... Kısacası bayılıyorum sana bahar!
Sonracığıma 18 Nisan'da İzmir Amerikan Koleji'nde bir kermese katıldım. Hayatımda ilk defa bir kermese gittim! Daha önce ziyaret bile etmemiştim herhangi bir kermesi! Nasıl bir deneyimdir acaba diyerek çok katılmak istedim. Ve harika geçti! İzmirli arkadaşlarım sağolsunlar beni tüm gün çok mutlu ettiler ziyaretleriyle! Sürekli internetten yazışıp konuşmaktan çok farklıymış öyle canlı canlı reaksiyon almak. Bayıldım! Tekrar böyle güzel bir organizasyon olursa katılmayı çok isterim.
Sonra ananemi ziyarete gittik bir ara. İnsanın çocukluğunun en eğlenceli günlerini geçirdiği yerlerde dolaşması çok değişik bir his.. Size de olur mu bilmem bazen benim burnuma bir koku gelir, bir yerleri hatırlatır, bir an'a götürür beni. İşte bu hissi Susurluk için çok yaşarım ben.. Bir de şu balkonun güzelliğine baksanıza.. Anane balkonu.. Önceleri kırmızıyı çok severdim, önceleri dediğim mesela 10 sene öncesi falan. Sonra yavaş yavaş soft renklere kaydım. Güçlü renkleri çok nadir tercih eder oldum. Şimdi bu kareyi görünce tekrar kırmızı aşkım depreşti :)
Bende tam "geldi bahar ayları, gevşedi gönül yayları" durumu oldu sanki :) Çiçek böcekten başka fotoğraf çekmek istemiyorum bu ara. Sanırım o görüntünün sakinliği çok hoşuma gidiyor :) Gerçi telefonla çekiyorum, profesyonel bir makinam yok ama fotoğraf sevgisi için profesyonel makina sahibi olmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Önemli olan o an'ı yakalamak ve ilerde hatırlamak.
Aheste birşeyler yazacağım demişim ama yine çoğunlukla iş yazmışım şimdi farkediyorum :) Umarım o işinden başka anlatacak birşeyi olmayan sıkıcı insanlardan biri olmam bi gün :) Ama yine de çok iyi geldi yazmak.. Yazmayı çok seviyorum. Sanki başka biri oluyorum yazarken. Dünyadan kopuyorum, tamamen odaklanıyorum ellerimden dökülen kelimelere. Ve işin komiği yazarken yalnız olmayı seviyorum. Birisi olmamalı yanımda, rahatsız etmemeli beni. Anında hevesim kaçar biri gelirse yanıma, koparım yazıdan. Cins miyim? :) Bu seferlik benden bu kadar. En kısa zamanda tekrar görüşmek ümidiyle... Şimdiden iyi haftasonları!..
Eee başka? Mesela geçen haftasonu İstanbul'daydım. Allahım sanki hiç orada yaşamamışım gibi hissediyorum her gittiğimde. 5,5-6 sene İstanbul'da okudum, çalıştım. O zaman şehir böyle mi değildi, ben mi çok gençtim, şimdi Ankara'nın sakinliğine mi çok alıştım bilmem.. İnsanları inanılmaz kaba ve bencil bi kere. Toplu taşıma kullansan bir dert, arabayla gitsen ayrı bi dert. Metrobüse binmek için garip yöntemleri var mesela insanların. Durakta öbekler halinde bekliyorlar. Bi tane metrobüs geliyor, hurraaa akın eder gibi herkes birbirini iterek biniyor arabaya. Oturacak yer kapma derdindeler! Ama yani o kadar itici bi görüntü ki anlatamam size. Koskoca adamlar kadınlar, gencecik insanlar o popolarını bi sandalyeye koyamadılar mı kahırlarından ölüyorlar. Metrobüste oturacak yer kalmadı mı binmiyorlar resmen. Bana inanılmaz itici geldi mesela o görüntüleri insanların. Yani başından sonuna kadar 1,5 - 2 saat sürüyor yolculuk. Kaldı ki çoğu insan da zaten tüm o yolu gitmiyor, ara duraklarda iniyor. Ama illa ki oturacaklar. Ayakta durmak yorucu evet, metrobüs çok kalabalık oluyor evet ama yani ben kendimi o pozisyonda görmektense bütün yolculuğumu ayakta geçirmeye razıyım. Günde 2 kere kullanıyorsan toplamda 3-4 saat ayakta geçirmiş olursun ki bu zamana kadar ayakta durmaktan ölen olmamıştır diye düşünüyorum.
Bir de inanılmaz kalabalık şehir. Yani insana afakanlar basıyor sokakta yürürken bile. Çekilmez arkadaş o hayat. 2014 yılı verilerine göre İstanbul'un nüfusu 14,38 milyon! Çok afedersiniz ama yuhh yani! Ortalama bir tabloyla 3'te 1'i dışardan göç etmiş olsa aslında İstanbul'da yaşamak zorunda olan 9-10 milyon insan olur. O bile fazla ama yani en azından şimdiki halinden daha iyidir. Ne diye herkes ısrarla İstanbul'da yaşamak ister anlayamıyorum gerçekten. "Ama denizi vaaar, deniz olmadı mı ben yapamıyorum" ayağını geçelim rica edicem. Gün içinde o metrobüsten inip bu otobüse binerken hangi ara görüyorsunuz o denizi? Hadi görüyorsunuz da ne oluyor? Sizi ayakta seyahatten kurtarıyor mu bari :) Ben günümün en az 3-4 saatini yolda geçiricem ve o yolculuk da insanlarla hengame içinde geçecekse bırakır giderim o şehri. Kaldı ki öyle de yaptım zaten. Okulu bitirdim, biraz İstanbul'da çalıştım. Sonra her gün 3 saatimi trafikte harcayamam, bi de bit kadar eve tonla para dökemem diye döndüm Bursa'ya. Canım Bursam! Sonra da evleneceğim için Ankara'ya geldim. Ve o kadar memnunum ki halimden. Öyle ki artık haftasonu için seyahate gitmek bile istemiyorum İstanbul'a. Ankara düzenli, insanları daha samimi, ulaşım rahat, e aradığımız her şey var, insanlar sanata çok düşkün, sakin bir hayat var, havası nemli değil insanı öldürmez sıcaktan delirecek gibi yapmaz.. Bir tek tatil yerlerine uzak. Ona da çare uçak, otobüs ne ararsan var. İstanbul'da trafikte her gün harcayacağım saatleri üst üste koyup başka bir ülkeye bile gidebilirim Ankara'dan :)
Alın size deniz :) Velhasılı kelam işte ben İstanbul'a gittim :) Onun dışında iş güç aynen devam. Şükür ki çok güzel bir geri dönüş var Tilda Türkiye'ye.
Hayatımda şu ara sadece iş var bugün farkettim. İşle yatıp işle kalkıyorum. Sürekli araştırıyorum, sürekli birşeyler yapmaya çalışıyorum.. Resmen işkolik oldum! Elimde sürekli telefon, ipad veya bilgisayar başındayım. Onun dışında paket yapıp kargoya koşturuyorum. İşkolik olmaya çok meyilli birisiydim zaten. Sadece doğru işe ihtiyacım vardı :)
Neyse ki patronum esnek çalışma şartları ve saatleri tanıyor :)
Bahar harika bi mevsim değil mi ya? Bunlar galiba yaşlanma emareleri hafiften :) Önceleri yaz gelsin de sahilde güneşin altında 40 saat yatayım diye ölürdüm! Artık deniz tatilleri hiç cezbetmez oldu beni. Gidersek de şemsiye altında, şapka kafada, elimde bi kitap öylesine vakit geçirir oldum. Deniz kokusunu çok seviyorum o ayrı. Yaz akşamlarını da çok seviyorum. Ama işte o gündüz 55 dereceye çıkan hava yok mu! Beni mahvediyor. Halbuki bahar öyle mi.. Tüm gün sokaklarda harika bir bahar kokusu, hafif serin hafif sıcak tam ayarında bi hava, tatlı tatlı esen, ince bi hırka isteyen serin akşamlar.. İdeal hava koşulları :) Kendinden geçmemiş ağaçlar, hayvanlar, harika bi görüntü oluşturan çiçekler... Kısacası bayılıyorum sana bahar!
Sonracığıma 18 Nisan'da İzmir Amerikan Koleji'nde bir kermese katıldım. Hayatımda ilk defa bir kermese gittim! Daha önce ziyaret bile etmemiştim herhangi bir kermesi! Nasıl bir deneyimdir acaba diyerek çok katılmak istedim. Ve harika geçti! İzmirli arkadaşlarım sağolsunlar beni tüm gün çok mutlu ettiler ziyaretleriyle! Sürekli internetten yazışıp konuşmaktan çok farklıymış öyle canlı canlı reaksiyon almak. Bayıldım! Tekrar böyle güzel bir organizasyon olursa katılmayı çok isterim.
Sonra ananemi ziyarete gittik bir ara. İnsanın çocukluğunun en eğlenceli günlerini geçirdiği yerlerde dolaşması çok değişik bir his.. Size de olur mu bilmem bazen benim burnuma bir koku gelir, bir yerleri hatırlatır, bir an'a götürür beni. İşte bu hissi Susurluk için çok yaşarım ben.. Bir de şu balkonun güzelliğine baksanıza.. Anane balkonu.. Önceleri kırmızıyı çok severdim, önceleri dediğim mesela 10 sene öncesi falan. Sonra yavaş yavaş soft renklere kaydım. Güçlü renkleri çok nadir tercih eder oldum. Şimdi bu kareyi görünce tekrar kırmızı aşkım depreşti :)
Bende tam "geldi bahar ayları, gevşedi gönül yayları" durumu oldu sanki :) Çiçek böcekten başka fotoğraf çekmek istemiyorum bu ara. Sanırım o görüntünün sakinliği çok hoşuma gidiyor :) Gerçi telefonla çekiyorum, profesyonel bir makinam yok ama fotoğraf sevgisi için profesyonel makina sahibi olmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Önemli olan o an'ı yakalamak ve ilerde hatırlamak.
Aheste birşeyler yazacağım demişim ama yine çoğunlukla iş yazmışım şimdi farkediyorum :) Umarım o işinden başka anlatacak birşeyi olmayan sıkıcı insanlardan biri olmam bi gün :) Ama yine de çok iyi geldi yazmak.. Yazmayı çok seviyorum. Sanki başka biri oluyorum yazarken. Dünyadan kopuyorum, tamamen odaklanıyorum ellerimden dökülen kelimelere. Ve işin komiği yazarken yalnız olmayı seviyorum. Birisi olmamalı yanımda, rahatsız etmemeli beni. Anında hevesim kaçar biri gelirse yanıma, koparım yazıdan. Cins miyim? :) Bu seferlik benden bu kadar. En kısa zamanda tekrar görüşmek ümidiyle... Şimdiden iyi haftasonları!..
Yorumlar
Yorum Gönder